Şu Uygar Batı(?) meğer ne nesilmiş, Çıkar hırsından kaskatı kesilmiş… Eski dostlukları kenara attı; Karagöz Oyunu ’na meyil etti: Silahının gölgesini gösterdi, Kuklalarla bayrağını astırdı: Hep uyduruk gerekçeler üretti; İşgal için ayağına yer etti. Teröriste kaş- gözle işmar etti; Terör estirip toz- dumana kattı… Hep zengin kaynakları hedef seçti, “Terör!” diye diye işgale geçti… Irak, Suriye zincirde son halka; Kim bakar ki bunca perişan halka? Kiminin namusu beş para olmuş; Kimisi de öz yurdundan kovulmuş… Yaşlı, kadın, çocuk sersefil olmuş; Milyonlar yaz ve kış çadırda kalmış… Ölü ve yaralı haddini aşmış, Rezalet boyutu sınırı taşmış… Kimisi göç edip hanından olmuş, Kimi de direnip canından olmuş… Hasta ve yaralı ilaç peşinde;…
-
-
İlk Osmanlı Diyar’ına Ziyaret
Tarihi özlemle ettik hareket, Osmanlı beldeyi kıldık ziyaret… Mevsimin zümrüdü ayrı bir nimet, Bahar da her taraf tıpkı bir Cennet. Bursa, Yenişehir, Bilecik derken; Birinci durağa varmıştık erken: Kimi arabayla, kimi de yaya; Bir dünya hayranı gelmiş oraya. Epey yüksek bir tepenin zirvesi; Üstünde de Edebali Türbesi… Yedi asır önce buraya gelmiş, Zamana münasip yerini bulmuş… Türkistan erenlerinden feyz almış, Asırlar sürecek ününü salmış… Civardaki Beyler ona kul olmuş; Cümle insan koşup dergâha gelmiş… Ondan feyz alan kıvamını bulmuş, Onun düsturunu pusula bilmiş… Mal Hatun adında bir kızı olmuş; Onunla izdivaç Osman’ı bulmuş… Osman Bey çetin bir imtihan vermiş; Mal Hatun’u alıp murada ermiş… Bu genç çiftin mutlu yuvası olmuş,…
-
HAYMEANA
Domaniç’e doğru yolumuz düştü, Ormanlık alanı gören göz şaştı: Güz günü ormanlar yaprak cümbüşü, Kimi kızıl renkte kimi gümüşî… Ihlamur ormanı uçsuz bucaksız, Yayla evlerinin çoğu ocaksız… Uludağ’da Kocayayla zirvesi, Rüzgâr karışık at kişneme sesi… Ertuğrul nesline mesken olurmuş, Orda konup göçen memnun kalırmış… Kayı Aşireti yayla korusu, Yılkıda atları, davar sürüsü… Söğüt’te kışlayan bizim Osmanlı Başlangıçta başı hayli dumanlı: Bir tarafta hain Bizans Tekfuru, Öte yanda pinti Moğol çukuru… Kardeş kavgaları haddini aşmış, Rezalet boyutu dışarı taşmış… Bilecik’te durur Şeyh Edebali, Haksızlara yükler bütün vebali… Ertuğrul olanca zorluğu yendi Istırap içinde yandıkça yandı… Bir tarafta Kayı düzeni sağlar, Öbür yanda yaralarını dağlar… Domaniç’e Aşireti gönderir, Kendisi de uzaklardan yön…
-
KARGANAME
Bir obur kargaya kaptırdık kışlık cevizi; O da Karganame ’siyle taltif etti bizi: Ceviz hasadında aldık cevizi, Dedik ziyafette aklasın yüzü. Güya cevizle ağza tat gelecek, Hem midemiz, hem yüzümüz gülecek… Bu tatlı hayalle terasa çıktık, Kurusunlar diye tenha yer baktık. Yaygıya serdik, bıraktık orada; Bizce en güvenilir yer burada… Gün vurdu, yaş cevizler takırdadı; Hınzır Kargada iştah kıpırdadı: Cevizlerle teras kaldı baş başa, Kargalardan alkış geldi: Çok yaşa! Ceviz yukarıda, biz aşağıda; Kabuk üste yağmur gibi yağmada… Çözmeye çalıştık muamma gizi, Bildik kabuk mahcup etmedi bizi… Meğer Karga cevizleri açarmış, İçini boşaltıp hemen kaçarmış… Ötede beride bir sürü Karga, Terasta cevizler kalmaz mı darda? Kalanı toplayıp içeri aldık, Derin…
-
DEFİNECİLER – Roman
Define merakı, define arama, defineciliğin hüsranla bitişi, başka ekmek kapılarının aranıp bulunması, çağımızın çok yönlü sorunları Defineciler’de ortaya konulmaya çalışıldı. Vaktiyle çok geniş coğrafyadan başka coğrafyalara göçmüş, kültür değişimine uğramış millet fertlerinin ata yurtlarına geri dönüp kaybının ve kazancının muhasebesini yapmaya çalıştığı bir romandır Defineciler… Defineciler romanı; günümüzün çeşitli sorunlarıyla uğraşırken, zaman zaman da renkli rüyalar gören, idealist ve atılımcı insanlarının kendilerini içinde buldukları bir “Perili Köşk”tür. Define merakı ile başlayan ve ticaret hayatı ile devam eden bu keskin maceralar zamanla engin sınırların ötesine ulaştı. Defineciler’de fakirlik de zenginlik de boy gösterdi. Vaktiyle define avcılığı yapan bu kahramanlar ne yokluğa isyan ettiler; ne de servet sahibi olduklarında kendilerinden geçip “sonradan…
-
ÇİÇEKLİ BAHÇE
Öğretmenlik hayatımda yazıp sahnelediğim veya sahneleyemediğim senaryolarımın bir kısmı, emekli olduktan sonra, yeni düzenlemelere de tabi tutularak, burada yer aldı. Bu topluluğun gerçek adı “Gök Kuşağı” olması gerekirken, onlara “Çiçekli Bahçe” denmesi, taşıdığı mesajlarından ötürüdür… Bir Edebiyat Öğretmeni olmam nedeniyle her yıl bir ya da birçok tiyatro metnine ihtiyaç duyuyordum. İhtiyaç duyduklarımın hepsi hazır bulunamadığı gibi, bulduklarımın çoğu da aradığım ölçülerde olamıyordu… İşte bu nedenle senaryolarımı kendim kaleme aldım, okul yöneticilerinin de güveni ve onayı ile sahneye koydum. Böylece gönlümüze göre bir etkinlik yapmış olduk… Bu uygulama epeyce sürdü ve sonunda emekli oldum. Geçen uzun sürede onlarca senaryo yazıldı, yazılmış her senaryo bir daha oynayacağı günü beklemeye başladı… Emekli olunca,…
-
ESİNTİLER
BAŞLARKEN – Yazılarıma uzun bir süre ara verdim. Emekli olmanın rehaveti, bu uzun sürenin verimsiz olmasına neden oldu. İnsan emekli olunca hayattan da emekli olmuyormuş… Yazmak için melekelerimi geri çağırdım, birilerinin” Marş! Marş!” demesini beklemeden işe başlayacağım artık… Yazan biri olarak, uzun bir süre yazı yazamamış olmam, hem kendim, hem de başkaları tarafından yadırgandı. Adeta karşılaştığım herkes, bakışıyla:”Yeni bir şey yazdın mı?” sorusunu sordu… Bu sorulara cevap verememek, yazmak için her şartı olan beni çok fazla üzdü… Yazılarıma ara vermede emekliliğe attığım adımın payı büyük oldu: Bir anda karşılaştığım o büyük rehavet, bir yaz gününün öğle uykusu gibi geldi… Gözümü açtım, dozunun biraz kaçmış olduğunu anladım ve toparlandım. Demek ki emekli…
-
DENEYİM ve PAYLAŞIM
Çocukluk hayatımdan tutun da öğrencilik, çiftçilik, öğretmenlik ve bir kısım emeklilik hayatımda edindiğim deneyimi – gelecek kuşaklara ışık olur düşüncesiyle – bu kitapta okuyucuyla paylaşmak istedim. Ağır bedeller ödenerek elde edile değerli hazine niteliğinde nice bilgiler var ki bir araya gelme şansı bulamadan, sahibiyle birlikte yok olup gitmiştir. İşte “Deneyim ve Paylaşım” bu şansı bulursa kendimi mutlu hissedeceğim. Deneyim konuları günümüzde aksaklığını görüp çoğu zaman bizi rahatsız eden şeylerden oluştu. Uzun deneyim sonucunda belirlenmiş ve kabul görmüş kıstaslar konularına göre boy gösterdi. Denim ve Paylaşım ile gelecek nesillerin tartışmasız rotasını belirleme, her sorunlarına ışık olma gibi bir iddiada da değilim. Zaten bunun böyle olması mümkün de değildir. Bu konularda ne…
-
KÖYNAME
2007 yılında yazıp bastırdığım Memleketname, Uzunyazı köyünün tamamını kapsamıyordu. Bundan dolayı köyümün tamamını kapsayacak olan KÖYNAME’yi yazmaya karar verdim. Köyname, köy kütüğünü, köy adet ve geleneklerini, köy kültür ve medeniyetini, köyle ilgili hatıraları kapsayarak; adeta Uzunyazı’nın son yüzyıllık çehresini kara kalemle çizmeye çalıştı. Her insan doğup büyüdüğü yeri özler, kültürünün yaşamasını herkes ister, kimse değerlerinin kaybolmasını istemez. Ancak bu istekler fiiliyata dökülüp, tatbikat sahasında boy göstermedikçe kuru bir sevgiden ibaret kalır… Akıp giden insan hayatında değişimin bazı türleri elbette kaçınılmazdır. Her toplum, her kavim, kültür konusunda- az ya da çok- bazı sorunlar yaşadı. Toplumların bazıları çeşitli kültürlerin etkisiyle kültürünü harmanladı; bazıları kültürünü tamamen silip attı, bazıları da direnip özünde kalmayı…
-
Mısır Tarlasına Üşüşen Kargalar
Çiftçi, tarlasını sürüp bolca mısır eker, Gece-gündüz demez, her şeyi ortaya döker. Çalışarak didinir, su verir, çapa vurur; Mısırları serpilir, gelişerek boy verir… Koçanlar püskül açar, iri taneler tutar; Gel gör ki kargaların gönlünde neler yatar? Uzaktan gören bir karga “GAAAK” diye bağırır; Bütün kargayı mısır tarlasına çağırır. Bir dünya azgın karga mısırın her yerinde, Timur’un filleri bile kalır gerilerde… Yiyip yutacak mısırı tarlada ne varsa, Çiftçiye kalmayacak ondan bir küçük parsa. Çiftçi aklını kullanmanın yolunu bulur; Karga savar kuklalar tarlaya hemen konur. Kargalar mısır için tekrar gelir tarlaya; Kuklaları görünce başlarlar hırlamaya: “Hıııı sen, bize bir avuç mısırı çak gördün ha! Eğer böyle edersen işimiz varmaz sulha…” Kargalar, kuklaları…